Semerkant - Amin Maalouf


Kitap oldukça dikkat çekici "Atlas okyanusun dibinde bir kitap yatıyor. Anlatacağım, işte onun hikayesi." cümlesiyle başlıyor. Bu cümle bile hikayeyle birlikte uzun ve derin bir yolculuğa çıkılacağının habercisiydi aslında. 

Roman Şairler ve Aşıklar, Haşşaşiyun Cenneti, Bin Yılın Sonu ve Denizde Bir Şair Olmak üzere dört bölümden oluşuyor. Hikayeyi bize ailesi Ömer Hayyam hayranı olduğu için ikinci ismi Omar olan Amerikalı Benjamin Omar Lesage anlatıyor. 

Benjamin ile birlikte Ömer Hayyam'ın kayıp rubailerinin peşine düşerken birden kendimizi 1070 li yılların Selçuklu devletinde buluyoruz. Devletin başında Melikşah vardır ve Nizamülmülk' de devlette güçlü bir vezirdir. Nizamülmülk o devirde casuslarının başına rubailerinden tanıdığı Ömer Hayyam' ı düşünmektedir. Ömer'in tek hayali ise, bir elinde kadeh ve yanında bir kadın ile birlikte rasathanesinde yıldızları araştırmaktır. Tabi ki teklifi kabul etmez ama yerine İsmaili tarikatına mensup olduğunu söylemeden Hasan Sabbah' ı önerir. (o dönemde ismaili tarikatı çok tehlikeli görülüyordu) Hasan görevi kabul eder ve kısa bir sürede Nizamülmülk'ün en iyi adamı olur. Bu sürede de kendi oluşumunun temellerini atar. Ancak Hasan'ın asıl amacı Melikşah ile Nizamülmülk'ün arasını açarak Nizamülmülk'ün yerine geçmektir. Hasan'ın asıl amacı anlaşılınca Melikşah tarafından sürgün edilir ve onun için artık Alamut kalesi hikayesi başlar. 

Burada araya girerek kitap hakkındaki yoğun eleştirilerden biri hakkındaki fikrimi paylaşmalıyım. Elbette tarihi bilgisi yüksek okurun Nizamülmülk, Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam'ın aynı dönemde yaşamamış olabileceği, o dönemin Selçuklu Devleti hakkındaki bilgilerde tutarsızlık olduğu eleştirileri de dipnot olarak düşülmeli. Buna rağmen yazılı kaynakların sınırlı olduğu eski tarihlere yolculuk edildiğinde, anokranizmle karşılaşmamızın kaçınılmaz olduğunu da okur olarak kabullenmeliyiz.

İlk iki bölümünde Selçuklu Devleti dönemindeki Ömer Hayyam anlatıları üzerinde durulurken son iki bölümde ise 1800 lü yılların İran' ın da ki modernleşme çabalarına tanıklık ediyoruz. Yazar bu bölümlerde İran'ın tutucu kesimine karşı verdiği modernleşme çabalarını yüceltirken çağrışımda bulunarak II. Abdülhamid'in diktatör olduğuna da atıf yapıyor. Tabi ki özelde II. Abdülhamid muhalifleri yüceltilirken genelde tüm Osmanlı, İran' da ki tutucu tarikatlara benzetilerek aşağılanıyor havası sezinleniyor.  Romanda fazla üzerinde durulmadan bahsedilen bu bölüm, kısa dahi olsa milliyetçilik hassasiyeti yüksek okuru rencide edebilir. 

Romanın dili akıcı ancak içeriğindeki bilgilerin yoğun olmasından olsa gerek okuru yoruyor. Tarih bilgisi olanlar için sorun yok fakat sıfır bilgiyle romana başladıysanız tadını alabilmek için yavaş yavaş ve sindirerek okumalısınız. 

Son söz olarak Doğunun Limanları'nı okuduktan sonra okur yorumlarından etkilenerek okumaya karar verdiğim Semerkant bende pişmanlık hissi oluşturmadı. Hatta zevk aldım ama Doğunun Limanları kadar da etkilemedi.  

Sevgiyle kalın...

Kitap oldukça dikkat çekici "Atlas okyanusun dibinde bir kitap yatıyor. Anlatacağım, işte onun hikayesi." cümlesiyle başlıy...

Sen Hiç Kendini Yaşadın Mı? - Alişan KAPAKLIKAYA

Ülke olarak tarifsiz acıları yaşadığımız bir dönemden geçiyoruz maalesef. Alt tarafta bir birini acımasızca öldüren ve yaşadıkları coğrafyayı kan gölüne çeviren, üst tarafta bize karşı güvenilmez ve iki yüzlü komşularımız var. Bu da yetmezmiş gibi bombalarıyla bizi dizginlemeye çalışan karanlık güçler de içimizdeler. Dayanılmaz acılar yaşatıyorlar bu günlerde. 

Yaşananlara tepkisiz kalsan şehidine sahip çıkmamakla, bu işlerin arkasında olduğunu düşündüğün kişilere tepki versen toplumu ayrıştırmakla ve iç karışıklığa çanak tutmakla suçlanıyorsunuz. Bakış açısına göre her iki taraf da haklı. Hangi taraftan bakarsak bakalım ama lütfen bilinçli hareket edelim. Ağlayıp sızlanmayalım ya da isyan etmeyelim demiyorum. İçimizden geliyorsa onu da yapalım ama ilk önce sağ duyulu olalım sonra kendi işimize odaklanalım. Ne yapıyorsak en iyi şekilde yapalım, dua edelim. 

Böyle bir ortamda okuduğum kitaptan bahsetmek hiç içimden gelmiyor aslında. Ama terörün de istediği bu değil mi? Herkes içine kapansın ve herkes korkuyla yaşasın...



Sen Hiç Kendini Yaşadın mı? adından da tahmin edileceği üzere kişisel gelişim kitabı. Ev hanımı, öğrenci, üniversite hocası gibi katılımcıların oluştuğu bir kaç bölümlük kişisel gelişim saensının anlatımından oluşuyor. Kıssadan hisselik anlatılar, yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri var. Normal şartlarda severek okuduğum bir tür olmamasına rağmen başladığım kitabı kolayca bitirdim. Yazarın dili akıcı ve kitabın yazı puntoları oldukça büyük. Okuru yormadan hızla ilerliyor. 

Kişisel gelişim seanslarında gazı yiyen kişinin seans sonunda gerçeklik duvarına toslaması gibi acı bir durum vardır. Kişiyi bindirdiği umutsuzluk treniyle daha da kötüye götürür. Yazar benimde katıldığım eleştiriye cevap vermiş. Bu durum kitabı hem biraz daha gerçekçi kılmış hem de gaza gelen okurun kitaptan sonra nelere dikkat etmesi gerektiği konusunda ip uçları vermiş.  

Bu tür severlerin beğeneceği bir kitap.

Sevgiyle kalın. 

Ülke olarak tarifsiz acıları yaşadığımız bir dönemden geçiyoruz maalesef. Alt tarafta bir birini acımasızca öldüren ve yaşadıkları coğrafy...

Doğunun Limanları - Amin Maalouf



Kabus gibi geçen on günden sonra bloguma biraz zaman ayırıp okuduklarımı da paylaşmalıyım sanırım. Bu kadar aradan sonra meraklısına güzel bir roman tavsiye edelim.

Amin Maalouf ile ilk kez Doğudan Uzakta kitabıyla tanışmıştım. Yazarın hayatı ve kendini tanımlamasından çok etkilenmiştim. Bu etki bende kitaptaki beklentiyi de zirveye taşımış, kitabını beğensem de beklentimi karşılayamamıştı.  Hayal kırıklığı ile uzaklaştığım yazara elime tesadüfen geçen bu romanıyla tekrar yaklaştım. İyi ki de kitabın kapağını açmışım.  

Doğu'nun Limanları'nı okumaya başladığımızda kendimizi Osmanlı Sarayında buluyoruz. İnsanın aklını yitirmesine neden olan acılara tanıklık edip peşinden sürükleniyoruz. Sonra aklını yitiren Osmanlı Sultanı ile doktorunun peşine takılıp Adana' ya gidiyoruz. Doktorun bir şok sonucu aklını yitiren Osmanlı Sultanını başka bir şokla yani onu hamile bırakarak tedavi etmeye çalışmasına tanıklık ediyoruz. Çevresine göre bahane olan bu yöntem tam çözüm olmasa da annelik duygusunun kısmen işe yaradığını görüyoruz. Sonra çocuklarından bir tanesi yani Osmanlı prensi Adana' da ki halk ayaklanmasında hayatlarını kurtardıkları Ermeni ailenin kızıyla evlendiğine tanıklık ediyoruz. Sonra nur topu gibi üç çocukları oluyor. Ama baba erkek çocuğunun aynı ataları gibi lider olmasını istiyor. Bu baskı artık dayanılmaz bir noktaya geliyor. Ve kurtuluş olarak Fransa' ya tıp eğitimi almaya gidiyor. Ama Fransa' da Nazi işgalcilerine karşı direniş gösteren bir örgüte katılıyor. Her ne kadar aktif olarak çatışmasa da haber taşıma konusunda çok faydalı oluyor.  Ve örgütün içindeki Clara' ya aşık oluyor. İsyandan sonra Beyrut' a döndüğünde kahramanlar gibi karşılanıyor. 

Romanın genel ilerleyişi hakkında spoiler vermeden bilgiler aktarmaya çalıştım. Ama asıl can alıcı, duygu seline sokan nokta anlatımı bıraktığım yerde başlıyor. İnsanı hüzünlendiren, gururlandıran ve kızdıran aklını yitirme ve kendini bulmaya çalışma hikayesi hiç bitmiyor. 

Kitabın dili okuru yormadan doyuran türden. Basit değil ama akıcı, çevirisi de oldukça başarılı.

Okursanız etkileneceğinizden eminim. Hatta mutlaka okumalısınız.

Sevgiyle kalın...

Kabus gibi geçen on günden sonra bloguma biraz zaman ayırıp okuduklarımı da paylaşmalıyım sanırım. Bu kadar aradan sonra meraklı...

Blogger Mim 2017 ye Doğru


Bloglar arası etkileşimlerde çok fazla aktif olduğum söylenemez. Ama beklenmedik anlarda mimlenmek özellikle de kitaplar konusunda olursa çok güzel oluyor. Bu mim her ne kadar kitap konusunda olmasa da Hikaye Kalpli Kadın tarafından hatırlanmak güzeldi. Kendisine teşekkür ediyorum. 

1. Kimse mükemmel değildir ama yine de eksiklikleri düzeltmek mümkün. Huylu huyundan vazgeçmez mi dersin? Yoksa şu huyumu değiştirsem fena olmaz mı? Nedir o huyun? 2017 için kendinde değiştirmek istediklerin neler?

Biraz daha umursamaz olmam lazım. Benim için çözülmeyen sorunlar içimde büyüdükçe büyüyor. Bu konuda ağaç yaşken eğilir düşüncem ağır bassa da bir yolunu bulmalıyım. Umarım 2017 iyi gelir.

2. Meşhur Alaaddin'in Sihirli Lambası oldu da kucağına düştü. Ve tabi ki 3 dilek hakkı verdi. Dikkatli düşün, klavyenden çıkan her cümleyi gerçeğe dönüştürebilir. Ne dilerdin?

Bu konuyu kısa bir süre önce Mayıs Yağmuru ödev olarak vermişti. Yazmakta zorlansam da düşünsel boyutu çok faydalı geçmişti. Cevaplarım tekrar olacak ama Savaşları bitirir, tüm sınırları kaldırır ve herkesi gelecek kaygısından kurtarırdım.

3. Şimdi gerçek hayata dönüyoruz, evin, çocukların, kendin, kedin.. için yeni yılda neler yapmak var aklında? Şimdiden düşünelim ki, yeni yıl kapıda hazırlıksız yakalanmayalım :)

Maalesef 2016' dan öğrendiğim en önemli tecrübe uzak geleceğe plan yapmadan o anı yaşamayı öğrenmek oldu. Bu aralar sağlıklı beslenme ve yaşama konusuna odaklanmış durumdayız. Planlanmış bir şey yok ama fırsatı bulursak gezmeyi düşünüyoruz.

4. Piyangodan büyük ikramiye çıksa hepimiz dünyayı gezeriz değil mi? Sen neler yapmak isterdin? Bir de şöyle düşün, o istediklerin için çok para şart mı? Belki de değildir. 

Milletçe parayı istediklerini almaktan çok geleceği garantiye alma aracı olarak görülüyoruz sanki. Onun için piyango zenginleri önce düzinelerce daire alıp sonra onları teker teker yiyerek eski durumlarına dönüyorlar. Bu nedenle hayalim hep çalışarak kazanmak oldu. Çok fazla param olsa ne yapacağım konusunda hayalim bile yok, bunu fark ettim :)

5. Para, para, para.. Para harcamadan da gerçekleştirebileceğin hayallerin vardır elbet. Haydi onları da paylaş, bekliyoruz.

Henüz 2017 hedeflerimi belirlemedim ama umarım hedeflerimin teker teker gerçekleştiği, sevdiklerimle beraber sağlıklı, huzurlu, kitap, film ve müzik dolu günler beni bekliyordur.

Sevgiyle kalın...   

Bloglar arası etkileşimlerde çok fazla aktif olduğum söylenemez. Ama beklenmedik anlarda mimlenmek özellikle de kitaplar konusun...