Kanlı Yarış - Blood Drive (+18)


Tamamıyla vahşet üzerine kurgulanmış distopya türünde bir dizi izlemeye var mısınız? Ama diziden bahsetmeden önce bol vahşet içeren dizi ve filmleri izlemekten hoşlanmıyorsanız ya da bu tarz şeyleri bünyeniz kaldırmıyorsa aman diyeyim bulaşmayın.

Dizi Haziran 2017 tarihinden itibaren Skfy kanalında yayımlanmaya başlanmış. 1. Sezon için 11 bölüm çekilmiş ve her bölüm 40-45 dk arasında. Biraz bilim kurgu, biraz fantastik biraz da doğa üstülük içeriyor. Afişte gördüğünüz baş rol oyuncularından Grace' ın (Christina Ochoa) fıstık gibi, Arthur Bailey'in (Alan Ritchson) de erik gibi kütür kütür olması siz de gençlik dizisi algısı oluşturmasın. İğrençlikle harmanlanmış vahşeti izlerken yaşayacağınız mide bulantısından dolayı hiç bir güzellikten etkilenmeyeceğinizden eminim. 


Vahşetin ana temayı oluşturduğu diziyi sayfamda paylaşmamın nedeni ise konusu. Yaşanan doğal felaketler nedeniyle dünya artık yaşanılamayacak bir yer haline dönüşmüştür. Kesimi yapılacak hayvan kalmamış, içme suyu tükenmiş ve petrol fiyatları artık insanların alamayacağı seviyelere ulaşmıştır. Los Angeles' de bir grup, insan kanıyla çalışan arabalar üretmiş ve 10 milyon dolar ödüllü yarış için en cani yarışçıları bir araya getirmiştir. Yarışı kazanmak için iyi araç kullanmak yetmeyecek, araçlarına yakıt bulmak zorunda da kalacaklardır.


Bu karmaşanın içinde büyüyen bir şirkette dikkat çeker; Heart Girişimcilik. Polis teşkilatından tutun da çikolata paketlerinin üzerine kadar her yerde armaları görülmektedir. 

Dizi de başrol oyuncularımız her bölüm farklı bir maceraya atılırlar. Bu yönüyle biraz Arka Sokaklar havası var. Görseller, özellikle de araç motorları ve kanlı sahneler oldukça iyi. Oyunculuklar sıradan ama kurgu ve dizinin süresi bölümün hemen bitmesine neden oluyor.  İlginç bir şekilde bir sonraki bölümü izleme isteği duyuyorsunuz. 

İyi eğlenceler.

Tamamıyla vahşet üzerine kurgulanmış distopya türünde bir dizi izlemeye var mısınız? Ama diziden bahsetmeden önce bol vahşet içeren di...

Öp O Kurbağayı - Brian Tracy


Ben kişisel gelişim kitaplarından uzak durmaya çalıştıkça onlar nasıl oluyorsa evimin içine girmeyi başarıyorlar. Başımı çevirdikçe gözümün önüne geliyorlar. Ön yargılarım var kardeşim, önüme duvar çekerek okuyorum bu tür kitapları. Bana gaz verip sokağa salmasını engellemeye çalışarak sayfalarını çeviriyorum. Neyse...

Kurbağa prens masalını bilmeyen yoktur sanırım ama yine de küçük bir hatırlatma yapalım. Beyaz atlı prensini arayan prenses göl kenarında gezerken kötü büyücünün kurbağaya çevirdiği prensle karşılaşır. Kurbağa prensese yalvar yakar kendisinin prens olduğunu anlatır. Prenses tüm cesaretini toplayarak o iğrenç kurbağayı dudağından öperek tekrar prensese çevirir ve mutlu mesut yaşayıp giderler. Evet konumuz cesaret...

Her ne kadar kişisel gelişim kitaplarına karşı ön yargılarım olsa da kitapta kayda değer bulduğum bir kaç konuyu buraya aktarmadan geçmemeliyim. Geçmişinizi, ebeveynlerinizi ve kendinizi affedin. Kin beslemeyin, kıskançlık yapmayın. Kötü bir şeyle karşılaşınca sorumluluğu üzerinize alın, hemen savunmaya ya da suçlamaya geçmeyin. Hayal kurun, geleceğinizi planlayın. Bu gün harcamayla bitiremeyecek kadar paranız olsa ne yapardınız? sorusunu cevaplayın. Gelecekte kendinizi nerede görmek istediğinizi hayal edin. Cesur olup kaybetmekten korkmayın. Bu arada kaybetme korkusu ölüm korkusundan bile daha önde geliyormuş.

Sevgiyle kalın...

Ben kişisel gelişim kitaplarından uzak durmaya çalıştıkça onlar nasıl oluyorsa evimin içine girmeyi başarıyorlar. Başımı çevirdikçe gö...

Bir İdam Mahkumunun Son Günü - Victor Hugo


Bir İdam Mahkumunun Son Günü, Blog Sözlük Okuma Grubunun 16. kitabı. Grubun kitap seçkilerini kim yapıyor bilmiyorum ama gerçekten etkileyici kitapları listeliyorlar. Eğer sizin de hali hazırda kitap okuma listeniz bulunmuyorsa grubun listesini rahatlıkla takip edebilirsiniz. Pişman olmazsınız.

Victor Hugo kitabı 26 yaşında yazmış. Yazar 1829 yılındaki ilk basımına kendi ismini kullanmadan kısa bir ön söz yazarken 1832 yılındaki ikinci basımına uzunca bir ön söz yazarak idam cezasının neden olmaması gerektiğini anlatmış. 

Kitabı üç bölümde irdelemek mümkün. Ön söz kısmı, bir grup insanın toplanarak kitabın etkisinden ve zararından bahsettiği tiyatral bölüm ve bir idam mahkumunun idama giden sürecini okuduğumuz günlüğü.

Günlükten önce Bir Trajediyi Konu Alan Komedi başlığını taşıyan tiyatral bir bölüm bizi karşılar. Madam De Blinval, Şövalye, Ergaste, İçli bir şair, Bir filozof, Bir şişman adam, Bir zayıf adam, Kadınlar, Bir uşak, Birisi ve Genç kadın kendi aralarında kitabın ne kadar etkileyici ve zararlı olduğu hakkında konuşurlar. Aslında değerlendirmeleri çok yüzeysel ve cahilcedir. Ancak bu bölümü okurken bir an önce Bir Adam Mahkumunun Son Günü kitabını okuma isteği duyuyorsunuz. 

Kitabın asıl vurucu kısmı ise idam mahkumunun günlüğünü okuduğumuz kısım. İsmini ve suçunu bilmediğimiz bir mahkum mahkemede kürek cezası beklerken idamla cezalandırılır. Mahkum bu andan idamına kadar yaşadığı her şeyi yazar. Gardiyanların kendisine iyi davranmasından, papazın babacanlığından, son anda gelebilecek affedilme beklentisinden, bir fırsatını bulup kaçma isteğinden, kendisinin ölümünden sonra annesinin, eşinin ve kızının neler yaşayabileceğinden bahseder. Son ana kadar kurtulma ümidini hep korur.

Kitap 136 sayfadan oluşuyor ama çok etkili. Yazarın olayı birinci tekil şahısla yani ben yaşıyorum anlatımı insanın içine işliyor. Ve bu türde yazılan ilk roman özelliğini de taşıyor. Özetle, mutlaka okumalısınız.

Son Söz: Yazar ikinci basımındaki ön sözünde uzun uzun neden idam cezasının kalkması gerektiğinden bahsediyor. En önemli açıklaması ise idamın gerekçesi olamayacağıdır. Yani idam intikam için yapılıyorsa, intikam insanlığa yakışmayan bir duygudur ve ilkelcedir. Eğer idam ceza vermek için yapılıyorsa da cezayı sadece yaratıcı vermelidir. Ayrıca yazar devletlerin idam cezasını halkın içinde yapmayıp ya da sabahın erken saatlerinde kimse yokken yapmasını kötü bir iş yapan insanın gizliliğine benzetir. Yani devlet aslında idam cezasını uygularken hissettiği utançtan dolayı bu işi gizlice yapmaktadır. 

Benim açımdan çok karışık bir konu. Victor Hugo'nun taa o tarihlerdeki sunduğu gerekçeler halen güncelliğini koruyor. Bunun yanında mahkemelerin verebileceği yanlış hükmün idam cezasında düzeltilme şansı da kalmıyor. Üstelik ceza hukukunun amacı insanı ıslah etmek yani topluma kazandırmaktır. Bu açıdan bakıldığında da idamın ıslah etmek gibi bir amacı olmadığı görülüyor. Ama 10 günlük erkek bebeğe tecavüz eden ya da hiç bir şeyden haberi olmayan halkın arasına bomba koyan canilerle de aynı havayı solumak istemiyorum. 

Sevgiyle kalın...

Bir İdam Mahkumunun Son Günü , Blog Sözlük Okuma Grubunun 16. kitabı. Grubun kitap seçkilerini kim yapıyor bilmiyorum ama gerçekten et...

Bin Hüzünlü Haz - Hasan Ali Toptaş


Bazı yazarlar olayları bazıları ise duyguları anlatır. Hasan Ali Toptaş duyguları anlatmayı seçenlerden. 

Yolda yürürken, parkta gezinirken ya da bir bankta otururken gördükleriyle sizi çok uzaklara götürebilir. Bu yolculuk kimi zaman zihinsel kimi zamanda duygusal araçlarla yapılır. Sayfaları çevirirken takım elbiseli adamın, oynayan çocukların, ayakkabı boyacısının, çöp toplayıcısının ya da eli yüzü kir içindeki dilencinin iç dünyasına girer, neler yaşadıklarını hayal edebilirsiniz. Ya da zar zor ayakta durmaya çalışan köhne bir gecekondunun yerinde yıllaaar yıllar önce hangi büyük komutanların, hangi cesur savaşçıların neler için can verdiğini düşünür de şaşar kalırsınız. Ve her şey bir anda anlamsızlaşıverir.  Yazar olay anlatmaz. Bir şeyler yaşanır gibidir, Alaaddin isimli biri aranır gibidir ama çok silik. Aynı anlatıdaki karakterler gibi. Var gibi ama aslında yok. Gerçeklerle hayali, duygularla düşünceleri iç içe geçmiş yalnızlığın zihninde yolculuktur aslında yapılan.

Kitap okumanın da zamanı olduğuna inananlardanım. Okuduğunuz kitabın etkisi sizin hazır olduğunuz kadardır. Öncesinde edindiğiniz okuma alışkanlıklarınız, bilgi ve birikiminizin yanında o anki duygusal durumunuzun da kitaba hazır olması gerekir. Eğer bu senkronizasyonu sağlayabilirseniz "yeme de yanında yat" mükemmelliğine erişebilirsiniz.

Duygusal bir yolculuğa çıkacak hazırlıkta olmamama rağmen Hasan Ali Toptaş ile tanışmış olmak için okudum kitabı. Okurken sıkılmadım. Akıcı bir dili var. Duygusal ve düşünsel yolculuklar da olabildiğince öğretici.

Keyifli okumalar.   

Bazı yazarlar olayları bazıları ise duyguları anlatır. Hasan Ali Toptaş duyguları anlatmayı seçenlerden.  Yolda yürürken, parkta g...

Yılanı Öldürseler - Yaşar Kemal


Törelerin her şeyden üstün olduğu yerler, yöreler vardır. Törenin yanında kanun, nizam hak getire... Yaşar Kemal'in Yılanı Öldürseler hikayesi de işte böyle bir yerde, Osmaniye'nin Hemite köyünde geçer. 

Köyde güzeller güzeli Esme isminde bir kız varmış. Ona bir bakan bir daha bakmak ister, gözünü alamayan her delikanlı hemen aşık oluverirmiş. Esme de köyün eşkıya delikanlılarından Abbas'a kaptırmış gönlünü. İki sevgili gizlice aşklarını yaşarken günün birinde Abbas, Esme'si için birini öldürür. Tam on bir yıl hapis cezası alır. Fırsat bu fırsat... Köyün gençlerinden Halil de yedi arkadaşıyla birlikte Esme'yi kaçırır ve ırzına geçer. Esme o kara günden sonra bir yıl, taaaa ki oğlu Hasan doğana kadar lal olur, kimseyle konuşmaz. Halil'in anası "zorla güzellik olmaz, bırak bu kızı dese" de Halil bırakmaz. Aradan tam on bir yıl geçer, Abbas tekrar köye gelir. İki aşık kaldıkları yerden devam ederler. Ama işler yine karışır. Bir akşam Abbas, Esme'nin evini basar ve yer sofrasında oturan Halil'i öldürür. Tabi ki Halil'in akrabaları da köylüden destek alarak köyün yakının da Abbas'ı yakalayarak öldürürler. 

Köyde herkes Halil'i Esme'nin öldürttüğüne inanmaktadır. Töre gereği Esme öldürülmelidir. Hasan daha küçüktür ama amcası Ali' de Esme gibi bir güzelliği öldürmeye kıyamaz. Esme'yi öldürecek kişi bulunamayınca herkes küçücük Hasan'ın üzerine gelmeye başlar. Tüm köylü Halil'in kanı yerde kaldığı için mezarında rahat uyuyamadığını, zebanilerin onu kedi, köpek, kertenkele, yılan kılıklarına sokarak eziyet ettiğini söylemeye başlar. Halil hortlak olmuş, Esme öldürülmezse kıyamete kadar hortlak olarak kalacaktır. O küçücük Hasan 9 yaşına geldiğinde artık baskılara dayanamaz ve leğende yıkanan anasını tabancayla öldürür. Tüm hayatı boyunca da bu acıyla yaşamak zorunda kalır.

Çocukluğumuzda izlediğimiz Türk filmleri gibi kitap. Hatta Türkan Şoray'ın başrolünü oynadığı filmi de çekilmiş. Ama benim söylemek istediğim, bir dönem klasikleşen "babanın ganını yerde koma oğul" repliklerin kitabın ağırlığını oluşturmasıydı. O kadar çok ki. İnanın Hasan'a yapılan baskı size yapılsa kanser olurdunuz. 

Kitabın bu kadar etkileyici olmasının nedeni de kaleminin gücü olsa gerek. Eee kalemi tutan el Yaşar Kemal olunca...

Keyifli okumalar...

Törelerin her şeyden üstün olduğu yerler, yöreler vardır. Törenin yanında kanun, nizam hak getire... Yaşar Kemal'in Yılanı Öldürse...

Müfettiş - Gogol


Müfettiş, Blog sözlük Kitap Okuma Grubu'nun bu ay içinde okumayı planladığı 15. kitabı. Acaba ne okusam arayışı içindeyken imdadıma yetişti. Böylece ilk kez komedya türünde bir piyes okudum. 

Hikayemiz Rusya'nın içlerinde, yozlaşmanın nirvanasını yaşayan bir ilçe de geçiyor. İlçenin kaymakamı, bulunduğu makama basamakları teker teker tırmanarak çıkan, güç peşinde koşan, orta yaşın son demlerini yaşayan biridir. Karısı ve kızı ise lüks peşinde koşan tiplerden. Hakim derseniz av meraklısı, özellikle av konusunda gelen rüşvetlere hayır diyemeyecek birisi. Artık hayal edin canım, kimsesizleri koruma kurumu müdüründen tutun postane müdürüne hatta ilçede ki iş adamlarına kadar herkeste var bir bozukluk. 

Günlerden bir gün kaymakamın eski dostlarından biri, gizli bir müfettişin ilçesini denetlemek için görevlendirildiği haberini uçurur. Kaymakam tutuşur ve ilçenin bürokratlarına o müfettişin bulunması, gerekirse rüşvet verilerek ikna edilmesi talimatını verir. Kısa bir araştırmadan sonra üç- dört gündür otelde uşağı ile beraber konaklayan İvan Aleksandroviç Hlestakov'un gizli müfettiş olduğuna karar verirler. Oysa Hlestakov yolculuğu sırasında parasını har vurup harman savurduğu için sıfırı tüketmiş, cebinde yemek parası dahi kalmayan sıradan bir memurdur. Kaymakam, gizli müfettişi (!) virane otelden kurtararak kendi konağına alır. Bir an olsun hürmet eksik edilmez. Hlestakov ise önce kendisine duyulan ilgiye şaşırır ancak daha sonra alışarak ilçenin ileri gelenlerini yolmaya başlar. Herkesten borç adı altında para alır. Özellikle içkili olduğu zamanlarda kendini olduğundan büyük anlatır. Kaymakamın konağında kaymakamın kızı ve eşi ile de yakınlaşır. Zavallı kaymakam başına talih kuşu konduğunu zannederek havalara uçmaktadır... 

Son kısımda Gogol, oyunu sahnelendikten sonra gelen eleştirilere kendisi cevap vermek yerine oyuna ek yazarak oyuncular aracılığıyla cevap vermiş. Bana çok zekice geldi. En son yaptığı ek ile de oyunu sahneleyen sanatçıların karakterleri anlayamadığından yakınarak ayrıntılı bir karakter analizi yapmış. Mesela oyuncuların  Hlestakov' u başta saf ancak sonraları fırsattan istifade eden bir yalancıymış gibi oynadıklarını (okurken ben de öyle hayal etmiştim) oysa Hlestakov' un çıkarcı biri olmadığını, çevresine zararı olmayan bol keseden atan ama hiç bir zaman yalan söyleme amacında olmayan biri olarak oynanması gerektiğini yazmış.

İlk kez bir oyun okuyorum ve nasıl eleştirilir bilmiyorum açıkçası. Ancak şunu söyleyebilirim. Roman okurken hikayenin karakterlerini zihninizde daha özgür canlandırabiliyor ve hikayenin içinde olabiliyorsunuz. Anlatı ile özdeşleşemeseniz bile sizinde bulunduğunuz bir ortamda yaşanan olaylara tanık oluyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz. Ama oyun öyle değil. Oyuncuların tipleri, karakterleri hatta kıyafetleri bile ayrıntılı bir şekilde tanımlanıyor. Sürekli diyalog okuyorsunuz ve arada bir perde kapanıyor, sahne arkasından sesler geliyor. Bu durum olayı değil oyuncuları izlediğinizi hatırlamanıza neden oluyor.

Sonuç olarak okumaktan keyif aldım. Bana piyesin de okunabileceğini gösterdi. Eğer siz de daha önce hiç piyes okumadıysanız Gogol' un Müfettiş' inden başlayabilirsiniz.

Sevgiler.

Müfettiş, Blog sözlük Kitap Okuma Grubu'nun bu ay içinde okumayı planladığı 15. kitabı. Acaba ne okusam arayışı içindeyken imdadım...

İttihat ve Terakki Cemiyeti - Kazım Karabekir


Kazım Karabekir Paşa'nın anılarını okumak isterken dönüp dolaşıp yine II. Abdülhamid' e geldim. Özellikle kendisini sağcı olarak tanımlayan kesim tarafından üzerine toz kondurulmayan, ileri görüşlülüğü ve zekasıyla hasta adamın ölümünü 33 yıl erteleyen lider.

1876 yılında amcası Abdülaziz tahttan indirildikten hemen sonra şüpheli bir şekilde ölür. Bu ölüm sonrasında abisi V. Murat tahta çıkar ancak 3 ay gibi kısa bir süre sonra ruhsal bunalıma girdiği gerekçesi ile o da tahttan indirilir. Bu olay sonrasında II. Abdülhamid taht değişimlerinde büyük etkisi olan Mithat Paşa ile Meşruti yönetimi ilan edeceği konusunda anlaşarak tahta çıkar. İlk iş olarak da Mithat Paşa'yı sadrazam yapar ancak 2 yıl sonra Kanuni Esasi' nin kendisine verdiği yetki ile Kanuni Esasi' yi rafa kaldırır ve Mithat Paşa'yı sürgüne gönderir. Bu tarihten sonra da istibdat dönemi olarak tanımlanan tek adam yönetimi başlar.

Kazım Karabekir Paşa işte bu istibdat yönetiminden başlayarak 31 Mart olayına kadar olan kısmı anlatıyor hatıralarında. Daha harp okuluna girmeden abisinin evlerine gizlice getirdiği kitaplardan II. Abdülhamid' e karşı yapılan gizli faaliyetlerden ve bu işin ne kadar tehlikeli olduğundan haberdar oluyor. Ancak abisinin telkinleri ile hiç bir faaliyete katılmıyor. Harp okuluna girdikten sonra ise kendisi gibi padişah karşıtları ile yakınlaşmaya başlıyor ve merkezi Selanikte bulunan Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyetine giriyor. Harp okulunu ve Kurmay okulunu birincilikle bitiriyor. Sonrasında bir kaç arkadaşı ile birlikte cemiyetin İstanbul Şubesini açıyorlar. Güvenilir kişileri yemin usulü ile Cemiyete almaya karar veriyorlar. Katılmayı kabul eden kişilerin gözleri bağlanarak bilemeyeceği bir yere götürüyor, orada yemin töreni düzenleniyor ve tekrar gözleri bağlanarak mekandan uzaklaştırılıyorlar. Böylece her yerde bulunan II. Abdülhamid'in fedailerine yakalanmıyorlar. Bir süre sonra da Karabekir Paşa'nın emrinde cemiyetin fedai birliğini kuruyorlar.

Cemiyetin gizlilik yöntemlerini ve yemin usullerini tüm ayrıntılarıyla bu sayfada anlatmak mümkün değil. Ancak hatıratlardan Karabekir Paşa'nın II. Abdülhamid'i, Yıldız sarayına kapanmış, zorba, güvenilmez ve cahil biri olarak tanımladığını görüyoruz. Hatta padişahın tahttan indirilmesi gerektiğini düşünüyor. Ancak sonrasında II.Abdülhamid'e suikast düzenlemenin hem kendileri hem de cemiyeti için kötü sonuçları olabileceğini düşünerek vazgeçiyor. Asker kimliği ile yaptığı gezilerde Bulgarlar başta olmak üzere tüm grupların padişahın öldürülmesi ya da kendiliğinden ölümü sonrası için yoğun bir hazırlık içinde olduklarını ancak Türklerin herhangi bir hazırlığı olmadığını fark ediyor. Karabekir' in tespitlerine göre askerin elindeki silahlar eski, asker perişandır. Rüşvet her yerde alıp başını gitmiştir. Karabekir Paşa artık ordunun her biriminden güvendiği kişileri cemiyete alarak askeriye içinde yapılanmaya başlar.

II. Abdülhamid sarayının dibinde kendisine karşı gizli yapılanma olduğunu anladığında iş işten geçmiştir. Öyle ki Cemiyetin Selanik merkezinden gelerek padişahla görüşen heyet, Padişahın amcası gibi azledilerek öldürülmekten korktuğunu söylemektedir. Tarihler 23 Temmuz 1908' i gösterdiğinde 2. Meşrutiyet ilan edilir. Padişahın hafiyeleri 2. Meşrutiyeti padişahın lütfettiği propagandasını yayarken, İttihat ve terakkiciler ise bunun kendilerinin başarısı olduğu propagandasını yapmaktadır. Karabekir Paşa ise II. Abdülhamid' e kesinlikle güvenilmemesi gerektiğini, Padişahın gücü ele geçirince ilk fırsatta 1. Meşrutiyette olduğu gibi tekrar istibdat yönetimine geçeceğini savunmaktadır.

31 Mart Olayı - Yıldız Sarayı Çalışanları Tutuklanıyor

Tarihler 13 Nisan 1909 u (31 Mart 1325) gösterdiğinde gerici bir ayaklanma başlamış, Edirne'den hareket eden Karabekir Paşa Topçu kışlasını teslim almıştır.

Son söz; tarihi hatıratlardan okumak olayın tarafının neler düşündüğünü daha iyi anlamayı sağlıyor. Mesela Mustafa Armağan' ın Abdülhamid' in Kurtlarla Dansı kitabında anlatılan kurtlardan bazılarının milli mücadele kahramanlarından olduğunu öğreniyoruz ve kusursuz padişah profili sönüveriyor.

Eğer yakın tarihimize meraklıysanız bol dipnotlu ve ayrıntılı bir İttihat ve Terakki cemiyeti sizi bekliyor demektir. Üstelik neredeyse atılan her adımın kayda alındığı, isimlerin ve mekanların açık açık yazıldığı yakın tarih kitabı.

Keyifli okumalar...

Kazım Karabekir Paşa'nın anılarını okumak isterken dönüp dolaşıp yine II. Abdülhamid' e geldim. Özellikle kendisini sağcı olara...