İttihat Terakki'nin Gizli Propaganda Faaliyetleri ve Abdülhamid

Dünya da olduğu gibi ülkemizde de yaşanan olayları sadece görünen yada bize gösterildiği kadarıyla takip edebiliyoruz. Peki olaylar öncesi bir propaganda faaliyeti olmadan halkın bir anda ayaklanması mümkün mü? İnsanlar bir olay sonucu bir anda meydanlara dökülüp yönetimi değiştirebilir mi yoksa her ayaklanmanın bir hazırlık aşaması var mıdır? Yaşadıkça / yaşlandıkça tarihin tekerrürden ibaret olduğunu daha iyi anlar oldum; hatta kanıksadım. O halde II. Abdulhamit dönemindeki Hayyeale'l Felah ve Harekat belgelerini inceleyen bu kitap tarihi daha iyi anlayabileceğimiz kadar bu günümüze de ışık tutacaktır.

İttihat ve terakki cemiyetinin isimsiz yayımladığı bu iki belge hakkındaki kitaptan bahsetmeden önce nedir bu ittihat ve terakki sorusunu kısaca cevaplayalım;

İttihat ve Terakki Fırkası ya da İttihat ve Terakki Cemiyeti (Osmanlı Türkçesiإتحاد و ترقىGüncel TürkçesiBirlik ile İlerleme Partisi), Osmanlı İmparatorluğu'nda İkinci Meşrutiyet'in ilânına önayak olan ve 1889 yılında kurulup 1908-1918 yılları arasında kısa kesintilerle devlet yönetimine hakim olup, ideoloji olarak Türkçülüğü benimsemiş olan cemiyettir.
Başlangıçta devletin anayasal bir düzene kavuşmasını amaçlayan gizli bir dernek olarak kurulan örgüt; anayasanın kabul edilip II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra iktidarı denetleyen bir siyası parti (İttihat ve Terakki Fırkası) halini almış; 1912'de ise iktidar partisi olmuştur. Üyeleri “İttihatçılar” olarak anılır. Cemiyetin 1918'de kendini feshetmesinden sonra üyelerinin çoğu Milli Mücadele'de yeralmıştır.
İttihat ve Terakki”, bir siyasi örgütün olduğu kadar bir devrin ve bir kuşağın da adı olarak düşünülür.[1] İttihatçılar, kendinden önce gelen Genç Osmanlılar kuşağının devamıdır; kendilerinden "Jön Türkler" diye de bahsedilir.

Tarihe tarafsız bir gözle bakıldığında aslında ittihat ve terakkicilerin de ülkeye ihanet amacında olmadıkları ama yönetime geçtiklerinde bir dizi hata yaparak imparatorluğun parçalanmasında katkılarının olduğu, bunun yanında bir çok ittihatçının daha sonra Milli mücadeleye katılarak belki de bu hatalarını hayatlarıyla ödedikleri üzerinde duruyor. 

Kitap yukarıdaki uyarıları yaptıktan sonra bu iki risalenin Türkçelerini ve kitabın arka kısmında da orjinalini paylaşmış. Hayyeale'l Felah risalesinde daha sade bir dil kullanılırken daha sonra yayımlanan Hareket risalesinin dili ise oldukça ağırdır. Her iki risalenin ortak özelliği Abdulhamit e karşı olması. Özellikle halifeye yada padişaha karşı olmadıklarını ancak Abdulhamit in imparatorluğu felakete götürdüğü, bu nedenle hemen tahtan indirilmesi ve yerine daha iyi bir padişahın getirilmesi gerektiği üzerinde uzun uzun durulmuş. Daha önce de bir çok padişahın halk hareketi ile devrildiği büyük bir övgüyle anlatılmış. Hatta günümüzün provakatörleriyle kıyaslandığında oldukça ustaca kaleme alınmış. Her kesim düşünülmüş. Örneğin bir yerde medrese öğrencilerine seslenirken diğer bölümde askerlere seslenerek sizler padişahın kulu değil bu memleketin evladısınız, hala bu kötü gidişe dur demeyecekmisiniz tarzında galeyana getirme çabası görülüyor. Diğer bölümde köylülere, kendilerine gelen vergi memurlarının aslında halka zulmettiği, bunu durdurmanın yolunun da her köyde örğütlenilerek köye gelen memurları kovmalarından geçtiğini öğütledikleri görülüyor.  Kısaca II. Abdulhamit yönetimindeki ülkenin felakete sürüklendiği, kötü gidişatı durdurmanın tek yolunun Abdulhamit in tahttan indirilmesi olduğu anlatılmış da anlatılmış...

Tarihi yargılamak için değil ama bu günü anlamak için okunmalı...



Dünya da olduğu gibi ülkemizde de yaşanan olayları sadece görünen yada bize gösterildiği kadarıyla takip edebiliyoruz. Peki olaylar önces...

EFSANE // İskender PALA

Bir 'Barbaros' Romanı sloganı ile çıkmış etkileyici bir Akdeniz romanı. Denizcilik tarihimizin hatta tüm tarihimizin övünülecek şahsiyetlerinden Kaptan-ı Derya Barba Rossa Hayrettin Hızır Paşanın hayatı İskender Palanın etkileyici diliyle anlatılıyor.

Kitabın ilk bölümleri benim yabancısı olduğum denizcilik terimleriyle boğulmuş. Sanırım daha iyi anlaşılması için son bölüme de bir denizcilik terimleri sözlüğü ile romanın anlatıldığı yerlerin bir haritası konulmuş. Buna rağmen her takıldığınız kelimede sözlüğe bakmak romandan kopmanıza neden olabilir. Size tavsiyem olayların akışına kapılıp gitmenizden yana. Ben öyle yaptım.

Roman Barboros Hayrettin Paşanın hikayesi kardeşi Oruç Reis ile başlıyor. İki kardeşin hikayesi gibi başlayan ama aslında Akdeniz de yaşayan tüm insanların hayat hikayeleriyle okudukça daha da zenginleşiyor. Bir de ayrılıklarla dolu etkileyici aşk hikayesi var. Barboros un yanından hiç ayırmak istemediği Sidi Alkala (Seyyid El Kala) ile Yazıköyden kaçırılıp İspanya ya götürülen Billure nin aşkı. Billure nin klise de geçen hayatı, Sidi Alkala nın Billure ye kavuşma çabasıyla halkının intikamı peşinde geçen çalkantılı hayatı, görülen işkenceler, Akdeniz halkının önce sahiplenmesi, sonra ikiyüzlülüğü... 

Barboros un ezeli ve saygı duyduğu düşmanı Andrea Doria ile olan mücadeleleri, kaybettiği ve kazandığı savaşlar, birbirlerine gönderdikleri imalı hediyeler, kral Şarlken in ülkesindeki Müslümanlara yaptırdığı eziyetler, deniz savaşlarındaki üstün zeka ürünü savaş stratejileri, üç elmanın hikayesi, üç heykelin hikayesi ve daha fazlası...

Romanı okuduğunuzda Akdeniz tarihini insani duygularla anlamanın yanında, adeta o tarihe gidip  o insanlarla yaşayacaksınız...


Bir 'Barbaros' Romanı sloganı ile çıkmış etkileyici bir Akdeniz romanı. Denizcilik tarihimizin hatta tüm tarihimizin övünülecek ş...